Daha en başında kabul edelim, Ortadoğu’nun hâkimi olmak isteyen sadece Türkiye değil. Bu coğrafya zengin insan ve yeraltı kaynakların sahip bir bölge. Hal böyle olunca taliplisi de çok oluyor. Talip olan herkesin kendine özgü stratejik hamleleri var. Türkiye SİHA teknolojisi ile bölgeyi yönetimi altına alırken İran yıllardır nükleer çalışmaları ile gündemde, bir de İsrail var tabi. İsrail’i herkes kural tanımaz yapısıyla ve ABD’yi kukla gibi parmağında oynatması ile tanıyor. Mısır ise kendi içinde yavaş yavaş bölgede güç kazanmaya çalışırken Türkiye’ye karşı herkesin tek müttefiki İsrail olmuş durumda. Ümmetçilik, İslamcılık veya Hümanizm gibi kavramlar hak getire… İsrail, kasap gibi Gazze’de Müslüman çocukları, kadınları doğrarken ne İran’ın sesi çıkıyor ne Mısır’ın ne de Birleşik Arap Emirlikleri’nin… Hepsinin tek ve kadim dostu İsrail.
İsrail bunları Kaballa ile büyülemiş olsa gerek yoksa hangi vicdan Gazze’de öldürülen bir bebeğin cesedini görüp de sızlamaz ki…
13 Haziran’da İsrail, İran’ın başkenti Tahran’a bir hava saldırısı düzenledi ve bu saldırıda İran’ın üst düzey komutanları öldürüldü. İran’ın bu konuda yaptığı ilk açıklama nedir sizce? İntikam yemini, savaş hazırlığı falan olmalı değil mi? Hayır değil… İran Savunma Bakanı, “Askeri komutanlarımızın şehit olması bakanlığımızın faaliyetlerini etkilemeyecek ve Siyonist rejime karşı kararlı bir şekilde karşılık vermeye hazırız.” dedi. Yok ya hu demek komutanlarınızın ölmesi bakanlık faaliyetlerinizi etkilemez, yok bir de etkileseydi. Devlet olmanın temel gereği budur, kişiye bağlı olmaz kurumlar…
İran ile İsrail Düşman Mı?
Bu konuda türlü senaryolar yazılsa da tarih her zaman doğruyu söyler. Tarihsel süreçlerine bir bakalım, ondan sonra bunlar dost mu, düşman mı siz karar verin. 1948 yılında İsrail’i bir devlet olarak tanıyan ilk Müslüman devlet İran’dır. 1948 yılından 1979 yılına kadar olan süreçte o kadar sıkı dost oldular ki Şah Muhammed Rıza Pehlevi döneminde iki ülke gizli istihbarat ve askeri iş birliği içindeydi. Mossad ve İran istihbaratı SAVAK birlikte çalıştı. İran, İsrail’e petrol sattı; İsrail de İran’a tarım ve güvenlik teknolojileri sağladı.
Ne zaman İran’da bir İslam Devrimi oldu ondan sonra yeni İran hükümetinin söylemleri aralarında soğuk rüzgarlar esmesine neden oldu. Soğuk rüzgarlara neden mi oldu yoksa bu da bölgeyi hakimiyeti altına alabilmek adına kurgulanmış bir oyun muydu onu siz düşünün. Ama şunu ifade edeyim ki 1948 yılından bugüne kadar İsrail ile İran arasında hiçbir zaman bir savaş ilanı olmamış, şaşırtıcı değil mi?
13 Haziran’da İsrail, İran’ın nükleer projesinde çalışan iki mühendisin evini hedef alıyor. Sosyal medyada bir baktım bu durumla ilgili yapılan yorum şöyle; “…adamlar mühendislerin bile kapı numaralarına kadar biliyor nokta atışı daireyi vurabiliyor. İsteseler bir gecede bir tane İranlı yetkili bırakmazlar gibi çok sağlam istihbarat var.” Bu yorumu görünce tebessüm ettim. Sağlam istihbarat mı var yoksa İran’da bu gece gözden çıkarılan kişiler bu evleri vurulan kişiler miydi?
Ne Demek Mi İstiyorum!
İran ile İsrail, her sakinlik oluşmaya, otorite başkalarının eline geçmeye başladığında suni bir kriz üretirler. Gözden çıkarılmış olan komutan, devlet adamı, mühendis kim varsa İran onu İsrail’e feda eder, yalandan birkaç gün laf dalaşı olur, intikam yeminleri edilir, İsrail’e iki tane içi boş boru fırlatılır, sonrasında istiklal marşı, kapanış…
İran da İsrail de varlıklarını birbirlerine borçlular. İsrail olmasa İran bölgede güç sahibi olamaz, İran olmasa İsrail, ABD’yi tehdit edip, iç işlerine kolayca karışıp parmağında oynatamaz. Ne zaman bu uyum Türkiye veya başka bir bölge ülkesi tarafından bozulmaya başlanırsa suni bir krizle dünya gündemine bir anda oturup “acaba savaş çıkacak mı, nükleer savaş mı yaşanacak” kaygısını salıp kenara çekiliyorlar.
İsrail, İran’ı terörü desteklemekle itham ediyor ve onu yok etmek gerektiğini söylüyor ama hiçbir zaman tüm terör örgütlerine tırlar dolusu silah gönderen ABD için bir söylemde bulunmuyor. Bu sırada bir anda petrol fiyatları fırlıyor, silah lobileri zenginleşiyor, küresel borsa ve ekonomi piyasaları dalgalanmaya başlıyor ve bu dalgalanma sırasında küçük yatırımcının kayığı batıyor. Okyanus üzerinde ise yine İsrail, ABD, İran gibi kurgu savaşı yürütenlerin gemileri kalıyor.
Türkiye, bu tiyatroyu izleyip “kral çıplak” demek istediğinde devlet adamları, bürokratları, amirleri, memurları ya ne idüğü belirsiz örgütler tarafından tehdit ediliyor ya da İran ve İsrail hayranlarının psikolojik savaşlarına maruz kalıyor, mobbing yapılarak gardı düşürülmeye çalışılıyor.
Savaş Olmadan Savaş
13 Haziran tarihi de geçmişte olan onlarca tarih gibi kayıt edilecek ama bir farklılık yaratmayacaktır. İran ve İsrail’in it dalaşına odaklanıp Gazze’de yapılan soykırımı gözden kaçırmamak gerekiyor. İran ile İsrail arasında doğrudan savaş yaşanmasa da proxy savaşlar, istihbarat operasyonları, suikastlar ve hibrit saldırılar üzerinden yürüyen bir asimetrik savaş hâli söz konusu… Bu asimetrik savaşta iç ortaklar, çıkar grupları kim bunları bilmediğimiz sürece küresel çapta bir tehditten bahsedemeyiz. En fazla ne mi olur? Pers soyundan gelenler İran’ı 1970’li yıllarına geri döndürmek için çalışmalar yürütür bunun için de İsrail’in desteğine ihtiyaçları vardır. Suni savaş ortamları ile devrim komutanları ve devrim yanlısı olan herkes tek tek yok edilir ve eski İran yani Persler yeniden canlanır. Bu savaş dünyanın değil, İran’ın İsrail’den destek aldığı kendi iç savaşıdır. İran’da Persler İslamcılara karşı anlayacağınız…