Açık Görüş,Jeo-Politik Suriye’de Nusayri Saldırıları ve Gizli İttifaklar

Suriye’de Nusayri Saldırıları ve Gizli İttifaklar

Suriye’de Nusayri Saldırıları ve Gizli İttifaklar post thumbnail image

Suriye’de Hayat Tahrir eş-Şam (HTŞ), İdlib ve çevresinde örgütlenmeye başladığı günden bu yana hem Baas rejiminin hem de Esad’ın müttefikleri olan Rusya ve İran’ın yoğun saldırılarına maruz kalmıştır. Bununla birlikte, HTŞ’nin kontrol ettiği bölgelerde ve Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı İdlib çevresinde, bu baskılara karşı destek yalnızca Türkiye ve Türk halkından geliyordu. İdlib içinde ve kırsalında yer alan çadır kentler, sivillerin barındığı yerler olmasına rağmen, Rusya ve Esad rejiminin savaş uçakları tarafından acımasızca bombalanıyor; tabiri caizse Esad tarafından soykırım yapılıyordu.

Hayat Tahrir eş-Şam (HTŞ)

Tüm bu gelişmelerin sonucunda, Hayat Tahrir eş-Şam (HTŞ) güçleri, 27 Kasım 2024 tarihinde Rad’ul Udvan, yani Saldırganlığı Caydırma Operasyonunu başlattı. Operasyon, yalnızca 12 gün gibi kısa bir sürede savaş tarihinde önemli bir dönüm noktası haline geldi. HTŞ, Rusya ve İran tarafından desteklenen Suriye rejimini sona erdirerek, Suriye halkını uzun yıllar süren baskı ve şiddetin ardından özgürlükle buluşturmayı başardı.

Bu hızlı ve etkili operasyon, bölgedeki güç dengelerini değiştirirken Suriye halkı için yeni bir dönemin kapılarını aralamış oldu.

Esad rejiminin yıllardır uyguladığı zulüm ve katliamlar herkes tarafından biliniyor olsa da rejimin devrilmesinden sonra ortaya çıkan Sednaya Cezaevi, gerçek anlamda bir işkence ve soykırım merkezi olduğunu ortaya koydu.

Bu cezaevinde yapılan işkenceler, uygulanan zulüm ve işlenen insanlık suçları, tüm çıplaklığıyla dünyanın gözleri önüne serildi. Sednaya, rejimin baskı ve şiddet politikasının en somut örneklerinden biri olarak tarihe geçti ve Suriye halkının yaşadığı derin acıların bir simgesi haline geldi.

Sednaya Cezaevi

2011-2024 yılları arasında Suriye’de rejimin güvenlik birimlerinin ülkenin pek çok bölgesinde toplu infazlar gerçekleştirdiği tespit edildi. Başkent Şam’ın Bağdat Köprüsü ve Hüseyniye bölgelerinde toplu mezarlar bulundu, ülkenin güneyindeki Dera iline bağlı İzraa ilçesinde ise 12’den fazla toplu mezar alanı belirlendi. Şimdiye kadar bu mezarlardan yalnızca biri açılabildi. Uluslararası kuruluşların raporlarında da yer alan bu yeni toplu mezar bölgeleri üzerinde araştırmalar devam ediyor.

Baas rejimi, tarihi boyunca katliamlarla anılan bir rejim olarak tarihe geçmiştir. Rejim, kendisine tepki gösteren herkese acımasız işkenceler uygulamış ve kadın-çocuk ayrımı yapmaksızın insanlık dışı muamelelerde bulunmuştur. Bu baskı ve zulüm ortamında, Esad’a bağlı askerler, Beşşar Esad’ı adeta bir ilah olarak ilan etmekten çekinmemiş, rejimin ideolojik ve baskıcı yapısını daha da derinleştirmiştir. Rejimin bu acımasız politikaları, Suriye halkının yaşadığı büyük acıların en temel nedenlerinden biri olmuştur.

24 Kasım 2024’ten sonra yeniden şekillenen Suriye haritasında, PKK/YPG kontrolündeki Tel Rıfat ve Münbiç bölgelerine yönelik askeri operasyonlar düzenleyen Suriye Milli Ordusu (SMO-HTŞ), tam ve bağımsız bir Suriye inşa etmeyi amaçlıyordu. Bu operasyonları, Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak ve ülkenin kontrolünü yerel güçlere geri kazandırmak amacıyla gerçekleştirdiler.

SMO, hem terör örgütlerinin bölgedeki etkisini sona erdirmeyi hem de halkın güvenliğini sağlamayı öncelikli hedef olarak belirledi. Bu adımlar, Suriye halkının bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinde önemli bir dönüm noktası oldu.

Nusayri Saldırıları

Yeni Suriye yönetiminin kurulması, özellikle ABD, İsrail ve İran gibi bazı ülkelerde rahatsızlık yaratmıştır. Bu ülkeler, Suriye’deki azınlık gruplardan biri olan Nusayrileri örgütleyerek, 26 Aralık 2024 tarihinde Tartus’ta bir ayaklanmayı kışkırtmışlardır. Bu kışkırtmalar sonucunda, Nusayriler ile Suriye Milli Ordusu (SMO) arasında çatışmalar çıkmış ve bu çatışmalarda 14 Suriye askeri şehit düşmüştür. Ayrıca, Latakya ve çevresindeki bazı bölgelerde de sokak hareketleri başlatılmaya çalışılmıştır.

Oysa yeni Suriye yönetimi, tüm din ve mezheplere karşı ılımlı bir politika izlemeyi benimsemiş, halkı inanç ve ibadet özgürlüğü konusunda serbest bırakmıştır. Geçmişte zulümle yoğrulmuş bir rejim kuranlara karşılık, bu yeni yönetim baskıcı ve otoriter bir yaklaşımı benimsemek yerine uzlaşmacı ve özgürlükçü bir yol izlemeyi tercih etmiştir. Buna rağmen, Nusayrilerin bu hareketlerinin arkasında İran’ın etkisinin bulunduğunu görmemek mümkün değildir. İran’ın bu tür kışkırtmalarla Suriye’nin yeni düzenini zayıflatma ve bölgedeki nüfuzunu koruma çabası açık bir şekilde gözlemlenmektedir.

İsrail’in yıllardır devam eden soykırım ve zulümlerine karşı içi boş füzeler göndererek şov yapan İran, bugünlerde İsrail’in Golan Tepeleri’nden Daraa’ya kadar uzanan bölgeyi işgale başlamasına sessiz kalmıştır. Üstelik bir Müslüman ülke olarak, zulümden kurtulup özgürlük yolunda ilerleyen yeni Suriye rejiminin yanında olması beklenirken, tam tersine bu rejimin karşısında konumlanması son derece düşündürücüdür.

İran’ın bu tutumu, bölgedeki gerçek niyetlerini ve politik hesaplarını açıkça ortaya koymaktadır.

Sadece kendinin değil aynı zamanda kardeşi İsrail’in de çıkarlarını, Müslüman dayanışmasının önüne koyarak hareket eden İran’ın bu yaklaşımı hem Suriye halkını hem de bölgedeki Müslüman toplulukları hayal kırıklığına uğratmaktadır. Bu durum, İran’ın “direniş ekseni” söylemi ile pratikteki politikaları arasındaki çelişkileri bir kez daha gözler önüne sermektedir.

Nusayrilerin başlattığı bu ayaklanmayı, ABD’nin konuşlandığı bölgeleri, PKK/YPG’nin faaliyet gösterdiği alanları ve daha önce DAEŞ’in etkili olduğu sınırları dikkate aldığımızda, bölgede karmaşık bir çıkar ilişkisi ve örtülü ortaklıklar ağı ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, ABD-İsrail, İsrail-İran ve İran-Rusya ortaklıklarının varlığı dikkat çekmektedir. Bu ilişkiler, bölgedeki çatışmaların arka planındaki jeopolitik hesapların ne kadar karmaşık olduğunu göstermektedir.

Gizli İttifaklar

Tarihsel ve politik bağlamda, “Dostumun dostu dostumdur” teorisi burada da geçerliliğini korumaktadır. Görünürde birbirine düşman gibi hareket eden ABD ile İran ya da Rusya ile ABD’nin, sahada örtülü iş birliği yaptığına dair işaretler mevcuttur.

ABD’nin Suriye’deki varlığı, yalnızca terörle mücadele ya da insani yardımla sınırlı değil; aynı zamanda bölgesel dengeyi kontrol etme, enerji kaynaklarına erişim sağlama ve İsrail’in güvenliğini garanti altına alma amacı taşımaktadır. İran ve Rusya’nın da bu denklemin içinde yer alması, çıkar çatışmalarının yanı sıra zaman zaman örtülü ittifakların doğmasına neden olmaktadır.

Bu ittifaklar, bölgedeki halkların çıkarlarını değil, daha çok büyük güçlerin stratejik hedeflerini gözetmektedir. Bu durum, Suriye’deki barış ve istikrarın sağlanmasını daha da karmaşık hale getiren temel etkenlerden biridir. Görünen o ki, Suriye halkının özgürlük, huzur ve geleceğini yine yeni Suriye rejimi ile dostu Türkiye düşünmektedir.


Benzer Yazı: İran’ın Suriye Amacı: Mezhep Çatışmaları