Dünya, birilerinin kontrol ve güdümünde geçirdiği son on yılında kaos ve katliamlarla boğuştu. Küresel salgınlar, savaşlar, doğal ya da yapay felaketler derken, insanlık tarihinin en büyük yok oluşuna hep birlikte şahit oluyoruz.
Dünya nüfusundaki hızlı artışın, dünyanın taşıma kapasitesini aştığı iddiasıyla her dönemde durdurulmak istendiği görülmüştür. Bu durdurma veya yavaşlatma süreci, geçmişte büyük soykırımlar ve savaşlarla gerçekleştirilirken, bugün yerini biyolojik savaş ve gıda terörüne bırakmıştır.
Böl, parçala, yönet ekseninde hareket eden küresel güçler, özellikle Ortadoğu coğrafyası üzerinde hazırladıkları yüz yıllık planı her geçen gün daha fazla devreye sokuyor. Önce kıtaları, sonra ülkeleri, ülkeleri bölgelere ve bölgeleri daha küçük yönetim birimlerine ayırarak halkı kendi devletine, devleti kendi milletine düşman hale getiriyorlar. Böylece, yavaş ama fark edilmesi zor bir şekilde yok oluş sürecini işletiyorlar.
Bu yok oluş süreci, kurbağa deneyindeki gibi, kaynayan kazanın içinde bulunan Ortadoğu insanına fark ettirilmeden gerçekleştiriliyor. Sadece kazandan zıplama cesaretini gösteren ve coğrafyayı daha yüksek bir perspektiften gören insanlar bu sürecin farkına varıyor. Onlar da hem insanları uyarmaya hem de bu küresel oyundan kurtarmaya çalışıyor.
Ortadoğu’nun bu süreçte en farkındalık sahibi ülkesi, bu bakımdan Türkiye’dir. Özellikle güney sınırlarının ötesinde düzenlediği askeri operasyonlarla ve Suriye milletinin özgürlüğüne kavuşması için ortaya koyduğu vizyonla bu durumu açıkça göstermektedir. Kürdistan ve Büyük İsrail planları yapan küresel güçler ise bu şok yenilginin etkisinden çıkmaya çalışmaktadır.
Kürdistan, Büyük İsrail ve Belucistan
Böl, parçala, yönet ekseninde hareket eden küresel güçler, ülkeler içinden yeni devletler çıkararak Türkiye’yi dünya sahnesinden silmeyi amaçlıyor. Bu doğrultuda, Türkiye’nin batısında büyük bir Yunan Devleti inşa etmeyi, doğu topraklarında Kürdistan’ı kurarak nihai hedef olan Büyük İsrail’i oluşturmayı hedefliyorlar. Aynı zamanda, Türkiye’nin dostu olan Pakistan gibi ülkeleri de içindeki azınlıkları kışkırtarak parçalamayı ve Pakistan’dan bir Belucistan devleti çıkarmayı planlıyorlar.
Küreselcilerin kışkırtma ve bölme politikası yüzyıllardır aynı yöntemle devam etmektedir. Bunun en basit örneğini, İran’ın desteklediği Nusayrilerin yeni Suriye hükümetine karşı başlattığı kalkışma hareketinde görmekteyiz. Bu bağlamda, Siyonizmin hedeflerine ulaşması için çalışan ülke konumunda İran öne çıkmaktadır. Bu durum, ülkeden ülkeye ve bölgeden bölgeye farklılık gösteriyor olsa da büyük resimde tüm planın istikrarsızlık yaratmak, savaş ortamını körüklemek ve bölünmeleri hızlandırmak olduğu açıktır.
İran’ın PJAK Sorunu ve Bölünme Planları
Fakat burada, İran’ın da göremediği bir oyun bulunmaktadır: Bölgede her ülke üzerinde bölme planları yapan güçler, İran’ı da tek parça halinde tutmayı istememektedir. Türkiye’nin başına bela olarak getirilen PKK/YPG terör örgütü varsa, bunun bir uzantısı olarak PJAK da İran sınırlarında faaliyet göstermektedir. PJAK’ın amacı, Kürdistan’ın kurulma sürecinde İran’dan da toprak çalarak ülkenin toprak bütünlüğüne zarar vermektir.
Küreselcilerin, Ortadoğu halklarına baskı yapmak için kullandığı en büyük maşa olan terör örgütü PKK’nın her ülkede az ya da çok bir nüfuzu bulunmaktadır ve eylemlerini aldıkları destekle sürdürmektedir. PKK, PYD, YPG, YPJ, SDF, PJAK, KCK, PÇDK, YBŞ, YJE, EÖT, BÖG, MLKP, TİKKO, KYB gibi kısaltmalarla anılan bu yapılar, başta Türkiye olmak üzere Suriye, İran ve Irak gibi bölge ülkelerinin başına bela edilmiştir. Bu “virüsle” mücadele ederken, toplumsal farkındalığın da yerinde olması gerekmektedir.
Kürt halkının varlık ve birliği üzerinden küreselciler tarafından kurgulanan bu yapılar, silahlı örgütlerin asıl amacının bağımsız bir devlet kurmak olmadığını göstermektedir. Asıl amaç, küresel güçlere bağımlı bir yapı oluşturarak Kürt halkını onların kölesi haline getirmektir. Kaldı ki, Türkiye bu durumun farkında olarak Kürt halkının özgürlüğüne büyük önem vermektedir. Kürt halkının ve Kürtleri temsil eden siyasi erklerin silahlı terör örgütlerinin baskısı ve yönetiminden kurtulması için her türlü hukuki desteği vermektedir.
Ortadoğu ülkelerinin ve milletlerinin, oynanan kirli oyunların farkına vararak artık bölgesel bir birlik oluşturmalarının, bölücü örgütlere karşı topyekûn bir mücadele vermelerinin ve ortak bir fikir birliğine varmalarının vakti gelmiştir. Aksi halde, bölünen kendi ülkeleri, ölen kendi insanları olurken; kazananlar, dünyanın bir ucunda lüks içinde hayat süren Tapınak Şövalyelerinin kalıntıları olacaktır.