Geçen gün Instagram’da gezinirken bir videoya denk geldim. Videoda kusursuz bir kadın, mükemmel bir mutfakta, inanılmaz lezzetli görünen bir yemek yapıyordu. Yorumları okumaya başladım; yüzlerce yorum sıralanmıştı. “Harika görünüyor!” diyenler, tarif isteyenler, kadının güzelliğini kelime ve ikonlarla ifade etmeye çalışanlar, kadını görüp kendi karısından şikayetçi olanlar; doldurmuştu yorumları. Videonun aldığı etkileşimin haddi hesabı yok. Ancak bir sorun vardı. Videodaki kadının ellerine dikkatlice baktığımda, parmaklarının ara sıra mikronsal hareketlerle birbirine geçtiğini, tavadaki yumurtanın orantısız şekilde hareket ettiğini fark ettim.
Kadın gerçek değildi. Mutfak gerçek değildi. Daha da ürkütücüsü, o binlerce yorumun çok büyük bir kısmı da gerçek insanlara ait değildi.
Evet, hoş geldiniz. Yıl 2026 ve internet artık bizim bildiğimiz o eski “insanların buluşma yeri” değil. Yıllardır konuşulan o meşhur komplo, “Ölü İnternet Teorisi” (Dead Internet Theory) ne yazık ki gerçek oldu.
2021 yılında daha yapay zekâyı henüz konuşmadığımız zamanlarda; “DeepFake Teknolojisi ve Dezenformasyonda Kullanılabilecek Zararlı Yapısı Hakkında Araştırma ile Hukuki Düzenleme Gereksinimleri” isimli bir raporu kaleme almış, videolarda kullanılan yüz değiştirme teknolojisinin tehlikelerinin yakın gelecekte gündemimizde olacağını yazmıştım. Fakat günümüzde sadece yüz değil, tüm bedene, çevreye, her türlü video, görsel ve sese müdahale etmek kolaylaştı.
Facebook Fenomeni: “Hazreti Karides İsa”

Ölü İnternet Teorisi özetle; internet trafiğinin, etkileşimlerinin ve içeriğinin büyük çoğunluğunun artık insanlar tarafından değil; botlar ve yapay zekâ tarafından üretilme sürecidir. Buradaki başlıca amaç; algoritmaları manipüle etmek, reklam geliri elde etmek ve bir “kalabalık illüzyonu” yaratmaktır.
Facebook’a (yeni adıyla Meta) bir göz atın. Son aylarda platformu istila eden garip bir fenomen var: “Karides İsa” (Shrimp Jesus). Yapay zekâ ile üretilmiş, karideslerden veya plastik şişelerden oluşan devasa Hazreti İsa figürlerinin altında yüz binlerce beğeni ve yorum görüyoruz. Yorumların ve beğenilerin tamamına yakınının yapay zekâ tarafından oluşturulmuş hesaplar tarafından yapılmış olduğunu anlamak da çok zor değil. Burada delilik seviyesinde bir döngü var; bir yapay zekâ (AI), bu anlamsız görseli üretiyor. Yapay zekâ bot hesapları, bu görseli beğeniyor ve altına yorum yapıyor. Facebook’un algoritması (yine bir AI) da bu yüksek etkileşimi görüp içeriği daha fazla öne çıkarıyor.
Ortada insan yok. Makineler veya algoritmalar kendi aralarında konuşuyor, biz ise sadece bu dijital gürültüye maruz kalan pasif izleyiciler olarak kalıyoruz. Tabiri caizse internet, kendi kuyruğunu yiyen bir yılana dönüştü.
Cansız Güzel: Aitana Lopez

Eskiden sosyal medyada gördüğümüz kişilerin en azından kanlı canlı insanlar olduğunu bilirdik. Filtre kullansalar da bir yerde nefes alıyorlardı, artık bu da garanti değil.
İspanyol bir modelleme ajansı, kaprisli ve pahalı insan influencer’larla uğraşmaktan sıkıldığı için Aitana Lopez’i yarattı; pembe saçlı, fit vücutlu, 25 yaşında bir kadın. Aitana, Instagram’da yüz binlerce takipçiye sahip ve markalardan ayda binlerce dolar kazanıyor. Ama bu pembe saçlı güzel kadının aslında bir canı yok; o sadece piksellerden ibaret.
Aitana’nın fotoğraflarının altına “Seninle tanışmak istiyorum” yazan mı dersiniz, ona DM’den aşk ilan eden gerçek erkekler mi dersiniz, saymakla bitmez bir etkileşim ağı var. İşte “gerçeklik krizi” dediğimiz şey tam olarak bu. Duygularımızı, var olmayan nesnelere yatırıyoruz. İnsan sıcaklığını, soğuk kodlarda arıyoruz ve aslında karşımızdaki kişinin gerçek olup olmadığının bile farkında değiliz.
X’e (Twitter) girdiğinizde, popüler bir gönderinin altındaki ilk 10 yoruma bakın. Eskiden orada zekice espriler veya karşıt görüşler olurdu. Şimdi ne görüyoruz? “Kesinlikle katılıyorum!” diyen jenerik ChatGPT cevapları, konuyla ilgisi olmayan ikonlardan oluşan yorumlar, yabancı ülke profilli beğeniler ve retweetlemeler… Hepsi cüzi ücretlerle çalışan paneller üzerinden yapılıyor.
Bir de müzik platformlarında ve YouTube’de türeyen yapay zekâ şarkıcılar var ki popülerlikleri nedeniyle türkülerin orijinal seslendirmelerini arama motorlarında bulmak imkânsız hale geldi. Yapay zekâ yüzünden insana hasret kaldık desek yeridir.
İnternetin “meydanı” boşaldı. Biz insanlar, bu bot ordusunun gürültüsü arasında sesimizi duyuramıyoruz. Eskiden internet, dünyanın öbür ucundaki biriyle fikir alışverişi yapmak içindi. Şimdi ise bir algoritmanın, botlara beğendirdiği içeriği tüketmek için var. İçerik sahte, etkileşim sahte, tüketici kanlı canlı…
Peki, Biz İnsanlar Nereye Gidiyoruz?
Bu karamsar tablo içinde bir umut ışığı var mı? Aslında var. “Ölü İnternet”, paradoksal bir şekilde gerçek insan iletişimini daha değerli hale getirdi.
Sosyal medya kullanıcıları artık “Vitrin”den (açık profillerden) kaçıyor. Gerçek sohbetler, botların giremediği WhatsApp gruplarına, Telegram kanallarına ve hatta tekrar yüz yüze buluşmalara kayıyor. Buna “Dark Social” (Karanlık/Görünmez Sosyal Medya) deniyor.
Gelecekte “İnsan yapımı” (Made by Human) etiketi, en büyük lüks olacak. Bir makaleyi bir insanın yazdığını bilmek, bir videodaki hatayı görmek, birinin sesinin titrediğini duymak… Kusur, yeni mükemmelimiz olacak. Bugün sosyal medya paylaşımlarında, “Yapay Zekâ Tarafından Üretilmiştir” diye gördüğümüz not yerine yakın gelecekte “İnsan Yapımı” ifadesini göreceğiz… Ne kadar da acı değil mi? Hatta öyle ki arama yaparken filtrelerde “İnsan Yapımı” ifadesini seçip, karşımıza çıkan gerçek insanların kusurlu paylaşımları ile mutlu olacağız.
İnternet belki “öldü” ama insanlık ölmedi. İnsanoğlu, kendi ürettiği yapay zekâ ile kendi iletişim süreçlerini baltalamış olsa da dijitalden kopan iletişim süreçleri doğasına geri dönüyor ve doğa kendisini tekrar inşa ediyor. O yüzden bu yazıyı okuduktan sonra telefonunuzu bir kenara bırakın. Yanınızdaki kişiye dönün ve ona “Merhaba” deyin. Çünkü alacağınız cevap, internette alacağınız herhangi bir “like”tan çok daha gerçek olacak.
