1453 yılının mayıs ayında Konstantinopolis’in dar sokaklarında yankılanan ayak sesleri, yalnızca bir İmparatorluğun değil, bin yıllık bir çağın sonunu müjdeliyordu. Yıkılmaz denen surlar parçalanmış, açılmaz denen kapılar açılmış, halk Ayasofya’nın içine saklanmıştı. Atının üzerinde tüm heybetiyle şehre giren Fatih Sultan Mehmed Han’ı görenlerin gözyaşları Haliç’in serin sularına karışmıştı. İşte bu çöküşün tam ortasında, ağır adımlarla saraya yürüyen bir adam vardı: Lukas Notaras. O, yalnızca bir devlet adamı değil, aynı zamanda bir çağın kapanıp bir çağın açılışının canlı şahidiydi.

Bir Aristokratın Doğuşu
5 Nisan 1402 tarihinde Monemvasia’da (Benefşe) doğan Lukas Notaras, Bizans’ın köklü aristokrat ailelerinden birinin mensubuydu ve çok iyi bir eğitime sahipti. Grekçe, Latince ve Doğu dillerine oldukça hâkim olan Notaras’a ticaretle zenginleşmiş ailesi hem bilginin hem de iktidarın yolunu açmıştı. Notaras, henüz gençken devlet kademelerinde yükselmeye başladı.
Lukas Notaras, Bizans’ın son iki imparatoru olan VIII. Ioannis ve XI. Konstantin Dragazes dönemlerinde kritik görevler üstlendi. Önce diplomatik elçilik yaptı. Ardından “megas doux” (donanma başkomutanı) unvanını aldı. En sonunda ise “mesazon, megadük” (başbakan) olarak devletin idaresini üstlendi.
O yıllarda Bizans, Osmanlı’nın kuşatması ile Katolik Batı’nın kayıtsızlığı arasında sıkışmıştı. Ortodoks Bizans’ta Katolik, Latin ayinlerinin yapılması halkı öfkelendiriyordu. Bu arada Notaras’a da hem halkın öfkesini dindirmek hem de devletin dış ilişkilerini dengelemeye ve genç imparatora destek vermeye çalışmak kalıyordu.
İmparator XI. Konstantin Dragazes, Türk saldırılarına karşı Latinleri kendilerine müttefik almak istese de Lukas Notaras Latinlere karşı hep temkinli ve uzak olmayı tercih etmiş hatta bu konuda; “Konstantinopolis’te Latin serpuşu görmektense Türk sarığı görmeyi yeğlerim” diyordu.
1453 Mayıs’ında Osmanlı ordusu Konstantinopolis’i kuşattı. Şehir son nefesini vermek üzereydi. Lukas Notaras, surların kuzey kesiminin savunmasından sorumluydu. Savaşanların arasında yaşlılar, kadınlar ve çocuklar da vardı. Notaras, yalnızca bir komutan gibi değil, halkını korumaya çalışan bir baba gibi davrandı. Savunmayı organize etti, moral verdi, umut aşılamaya çalıştı. İçeride İmparator XI. Konstantin Dragazes, sadık adamlarıyla son hazırlıklarını yaparken, Lukas Notaras da her an İmparatorun yanında yer aldı.
Konstantinopolis’in Düşüşü ve Sonu Gelen Bir Hayat
29 Mayıs sabahı, Osmanlı ordusu surları aştı ve şehre girdi. İmparator XI. Konstantin Dragazes ayaklar altında ezilip başı kesilerek Fatih Sultan Mehmed Han’a getirildi. Lukas Notaras ve ailesi esir alınmıştı. İmparator’un kesik başını gören Notaras onu tanıdı. Fatih Sultan Mehmed Han, XI. Konstantin Dragazes’in kesik başını öptükten sonra onun bir lahit üzerinde bir süre sergilenmesini emretti. Fatih Sultan Mehmed Han, zekâsı, bilgeliği ve devlet adamlığındaki önemli yeri sebebiyle Lukas Notaras’ı ve ailesini affetti.
Fakat Notaras bu affedilmeye karşı minnet beslemek yerine Osmanlı’ya karşı örgütlenen gizli Grek direnişçilerine oğlu ve damadı ile birlikte destek verdi. Fakat Fatih Sultan Mehmed Han’ın fedailerinin bu durumu fark etmesi uzun sürmedi. Affedilip yaşama hakkı tanındığı Osmanlı’ya ihanet eden Notaras, 3 Haziran 1453 günü oğlu ve damadıyla birlikte idam edildi. Böylece Bizans da resmen tarihe karışmış oldu. Artık güç, zenginlik, unvan; hiçbirinin anlamı kalmamıştı.
Lukas Notaras’tan geriye eşi ve kızları kalmıştı. Eşi Edirne’ye doğru giderken yolda hayatını kaybetti ve Mesene köyü (Misinli Kalesi) yakınlarında defnedildi. Kızlarından Anna Notaras Palaiologina, Konstantinopolis’in düşüşünden sonra önce Ragusa’ya (bugünkü Dubrovnik), ardından Venedik’e geçti. Burada güçlü bir Bizans diasporası oluşturmaya çalıştı. Soylu kökeni, entelektüel donanımı ve servetiyle kısa sürede çevresinde etkili bir konum edindi.
Venedik Cumhuriyeti ile iyi ilişkiler kurdu. Katolik kilisesinin Bizans üzerindeki etkilerine rağmen, Ortodoks inancını kararlılıkla savundu. 1470’li yıllarda, Venedik’te Ortodoks Rumlara ait bir kilise açılması için uzun yıllar mücadele verdi. Bu çabalarının sonucunda San Giorgio dei Greci (Rum Aziz Yorgi Kilisesi) 16. yüzyılda açılabildi. Lukas Notaras’ın diğer kızları Helena Notaras ile Theodara Notaras önce İstanbul’da kaldılar, sonrasında bir Ceneviz yolcu gemisi ile kardeşleri Anna’nın yanına gittiler. Helena Notaras (daha sonradan Euphrosyne adını aldı) 1444’te Ainos’un varisi Giorgio Gattilusio ile evlendi. Gattilusio ailesinin yönettiği topraklar 1462’de Osmanlı egemenliğine girdi ve ailenin tüm egemenliği de böylece son buldu.