Fatih Sultan Mehmed’in Ölümü

İstanbul denince akla gelen ilk isim, çağ açıp çağ kapatan devlet adamı; Osmanlı İmparatorluğu’nun efsane padişahı Sultan II. Mehmed veya namı diğer Fatih Sultan Mehmed.

30 Mart 1432 tarihinde Osmanlı Devleti’nin o zamanki başkenti Edirne’de dünyaya gelen II. Mehmed’in babası Konstantinopolis’i evvelce kuşatmış başka bir Osmanlı Padişahı olan Sultan II. Murad’dır. Annesi ise birçok kaynakta Hüma Hatun olarak geçmektedir. Bazı tarihçiler, Hüma Hatun’un kökeninin Türk veya Rum olabileceğini öne sürerken, bazıları da Slav kökenli olabileceğini belirtir. Kökeni ne olursa olsun Hüma Hatun’un saray terbiyesi görmüş, Müslüman olmuş ve İslami geleneklerle yetiştirilmiş saliha bir hanım olduğunu unutmamak gerekiyor.

Şehzade II. Mehmed’in ismi, dedesi Yıldırım Bayezid’ın en sevdiği evlatlarından bir tanesi olan ve genç yaşta vefat eden Mehmed Çelebi’ye atfen Mehmed olarak konulmuştur.

Şehzade II. Mehmed’in doğumu, Osmanlı kroniklerinde “Kutlu Geliş” olarak nitelendirilmiştir. Evliya Çelebi onun doğduğu gün Edirne’de büyük bir huzur sessizliği olduğunu, yıldızların olduğundan daha parlak göründüğünü ifade ederken Bizans kaynaklarında onun doğumu, Bizans’a son verecek olan “Kader Çocuğu”nun gelişi olarak tanımlanır.

Şehzade II. Mehmed’in doğumuyla birlikte onun bir cihan padişahı olarak yetiştirilmesi planlanmış ve her türlü eğitimi bu minvalde verilmiştir. Türkçe dil bilgisi eğitiminin yanında Arapça, Farsça, Latince ve Yunanca eğitimlerde alan Şehzade II. Mehmed, Kuran, hadis, fıkıh, kelam, mantık, astronomi, matematik, coğrafya, tarih, siyaset ve felsefe dersleri de aldı. Şehzade II. Mehmed aynı zamanda çok iyi bir at binici ve kılıç ustasıydı. Molla Yegân, Molla Gürani, Molla Hüsrev gibi devrin önemli ilim adamları ile Akşemseddin gibi müderris ve âlimler onun karakterini ve ruhunu bir heykeltıraş gibi yoğurup şekillendirdi.

Manisa Sancağı ve Varna Savaşı

Tarihler 1443 yılını gösterdiğinde Şehzade II. Mehmed, Manisa Sancağı’na vali olarak tayin edildi. Daha 11 yaşında iken valilik görevine getirilip burada 1 yıl boyunca görevini en iyi şekilde yerine getirmiş; yerel idarecilik yapmış, vergileri toplamış, kadılarla hukuki meseleleri çözüp askerin sevk ve idaresinde söz sahibi olmuştur.

Onun bu cengâver hallerini gören babası Sultan II. Murad, tahttan çekilme kararı alarak yerini Manisa Valisi olan oğlu Şehzade II. Mehmed’e devretmiştir. Şehzade II. Mehmed, 1444 yılında daha 12 yaşında iken Osmanlı Devleti’nin tahtına oturarak Sultan II. Mehmed olarak tarihe geçmiştir. Fakat erken alınan bu karar bir hata mıdır yoksa II. Murad’ın, pusuda bekleyen Haçlı Ordusu’nu uyandırmak için kullandığı gizli bir taktik midir bilinmez…

Sultan II. Mehmed’in tahta çıkması ile Avrupa, Osmanlı’nın başında çocuk yaşta birinin olmasını fırsat bilerek Varna Seferi’ni başlattı. Tahta oturur oturmaz karşısında Haçlı Ordusu’nu bulan Sultan II. Mehmed, babası II. Murad’a karşı akıllara kazınan o sözleri sarf etti: “Eğer padişah siz iseniz ordunun başına geçiniz; yok eğer ben isem size emrediyorum, ordunun başına geçiniz!” Bu çağrı üzerine II. Murad tekrar orduyu yöneterek 1444’te Varna’da Haçlıları yendi. Bu zafer, genç Mehmed’in siyasi zekâsının ve kararlılığının ilk örneği olarak tarihe geçti.

Varna Savaşı’nda sadece orduyu yönetme görevini üstlenen II. Murad, bundan iki yıl sonra devlet erkanının da baskısıyla tahtı Sultan II. Mehmed’ten geri almıştır. Sultan II. Mehmed ise tekrar Şehzade II. Mehmed ve vali olarak ayrıldığı Manisa’ya geri gönderilmiştir. Bu onun için tam bir olgunluk dersi oldu. 12 yaşında valilik görevini padişahlık göreviyle değiştirip ayrıldığı Manisa’ya 14 yaşında tekrar vali olarak dönmüş olması onun için içsel bir kavganın, öfkenin ve inşanın da başlamasına neden oldu. Belki de bu olayla artık sadece Sultan II. Mehmed değil, cihan padişahı Fatih Sultan Mehmed olacaktı.

Bu dönemde kendisini strateji ve mühendislik alanında geliştirmeye başlayan Şehzade II. Mehmed, Bizans’ı, Balkan prensliklerini, Papalık diplomasi oyunlarını yakından analiz etti. Harita çizimleri yaparak İstanbul kuşatmasını planladı. Osmanlı’nın idari yapısındaki aksaklıkları gözlemleyerek açıkları tespit etti. Bu plan, Şehzade II. Mehmed’i Fatih yapacak önemli adımlardan bir tanesinin olmasının yanında babasına yönelik psikolojik bir intikamı da bünyesinde barındırıyordu. Çünkü Mehmed, babasının kuşatıp da alamadığı Konstantinopolis’i fethederek babasından çok daha iyi bir devlet adamı ve lider olduğunu dünyaya ispat etmek istiyordu.

II. Mehmed’in Yeniden Tahta Çıkışı

03 Şubat 1451 tarihinde Sultan II. Murad, Osmanlı Devleti’nin o günkü başkenti Edirne’de hayatını kaybetti. Bunun üzerine Manisa’dan yola çıkan Şehzade II. Mehmed, babasına devrettiği tahta 18 Şubat 1451 tarihinde tekrar çıkarak 19 yaşında Osmanlı Devleti’nin padişahı oldu.

Tahta çıkması ile kendisine Sultan II. Mehmed ünvanı verildi, biat töreni düzenlendi. Anadolu ve Rumeli beylerine fermanlar gönderilerek bağlılıkları talep edildi. Balkan devletlerine ve Bizans’a hitaben hem dostane hem de ihtiyatlı mektuplar yollandı.

Sultan II. Mehmed, ilk iş olarak babasına baskı yapan ve kendisinin tahttan indirilmesinde etkili olan bürokratları görevden alarak yerlerine güvendiği adamları getirdi. Edirne’de kurmaylarıyla birlikte fetih planları yapmaya başladı. Bizans’ın içindeki siyasi çürümeyi fırsata çevirmek istedi.

Sultan II. Mehmed’in tahta geçişi Avrupa’da, özellikle Bizans İmparatorluğu’nda ve Papalık çevrelerinde “çocuk yaşta, toy bir padişah tekrar başa geldi” şeklinde yorumlandı. Bizans İmparatoru XI. Konstantinos Paleologos, Osmanlı tahtındaki bu değişimi kendi lehine çevirmek isteyerek Sultan II. Mehmed’in kardeşi Şehzade Orhan’ı taht için kışkırtarak bir iç karışıklık çıkarmaya çalıştı. Aradığını bulamayan Bizans İmparatoru XI. Konstantinos Paleologos, tüm bu yaptıklarının sonucunu başını vererek ödedi ve Bizans tarihin tozlu sayfaları arasında yerini alarak Konstantinopolis şehrinin adı İstanbul olarak değiştirildi. Bu zaferle Sultan II. Mehmed’in ünvanı artık Fatih Sultan Mehmed Han olarak anılmaya başladı.

Fatih Sultan Mehmed Han’ın Vefatı

Fatih Sultan Mehmed Han, 27 Nisan 1481 tarihinde 300 bin kişilik Osmanlı ordusuyla gizli tutulan büyük bir sefere çıkmıştır. Seferin yönü net olmamakla birlikte Venedik, Rodos ya da Memlükler üzerine olabileceği yönünde çeşitli tahminler bulunmaktadır. (1) Ordu, Gebze yakınlarında Hünkârçayırı mevkiinde (İstanbul ile Kocaeli’yi ayıran Çayırova Semti) konaklarken öncesinde Nikris ve Romatizma rahatsızlıkları da bulunan Fatih Sultan Mehmed Han ani bir şekilde rahatsızlanmış, şiddetli karın ağrıları baş göstermiştir.

Günümüze ulaşan bazı Osmanlı ve İtalyan kaynakları, Fatih Sultan Mehmed Han’ın hastalığını; karın ağrısı, kusma, halsizlik ve bilinç bulanıklığı gibi semptomlarla tanımlamaktadır. (2) Bu semptomlar, klasik anlamda arsenik zehirlenmesi ile örtüşmektedir.

1930’larda yapılan bir mezar incelemesinde, Fatih Sultan Mehmed Han’ın kemiklerinde yüksek miktarda arsenik bulunduğu öne sürülmüştür. (3) Arsenik, dönemin en yaygın suikast araçlarından biri olup, tatsız ve kokusuz olması nedeniyle kolaylıkla içeceklere katılabilmekteydi. Dönemin hekimi Yakup Paşa’nın müdahalesine rağmen hastalığın hızla ilerlemesi, zehirlenme olasılığını güçlendirmektedir. (4)

Fatih Sultan Mehmed Han’ın tedavisi ile ilk önce hekimbaşı Laristanlı Acem Hamideddin el-Lari görev aldı fakat verdiği ilaçlar etkisiz kalınca eski hekimbaşı Yakup Paşa görevi devraldı. Fakat Yakup Paşa’da yanlış bir ilaç kullanıldığını ve bu ilacın etkilerini gidermenin artık mümkün olmadığını söyledi.

Tıbbi bulgular bize kesin olmamakla birlikte Fatih Sultan Mehmed Han’ın zehirlendiği yönünde bilgi vermektedir. 1481 tarihli Venedik elçisi Bartolomeo d’Alviano’nun raporlarında da Fatih Sultan Mehmed Han’ın ölümünün zehirlenmeden kaynaklı olduğu belirtilir. Öte yandan bazı araştırmacılar, bu arsenik kalıntılarının o dönemde kullanılan ilaçlardan ya da defin işlemlerinden kaynaklanabileceğini de savunmuştur.

Fatih Sultan Mehmed Han’ın Zehirlendiği İddiası

Fatih Sultan Mehmed Han’ın kim veya kimler tarafından zehirlendiği hususunda çok çeşitli iddialar vardır. Bunlardan bir tanesi, Vezîr-i Âzam Karamanlı Mehmet Paşa’nın kardeşi Cem Sultan lehindeki teşebbüsleri yüzünden, başhekim Acem Hamideddin el-Lari’yi kullanarak Şehzade II. Bayezid’in yaptırdığı yönündedir. Bu husustaki diğer bir iddia ise Memlük Sultanı Kayıtbay’ın yine başhekim Acem Hamideddin el-Lari’yi kullanarak Fatih Sultan Mehmed Han’ı zehirlettiğidir.

Fatih Sultan Mehmed Han’ın kimce zehirlendiği hususundaki diğer ve çarpıcı bir iddia ise otuz yılı aşkın süredir hizmetinde bulunup, sultanın itimadını kazanan ve vezir rütbesi ile önemli görevlerde bulunmuş Yahudi mühtedisi eski hekimbaşı Yakup Paşa’nın (Maestro Jacopo), Fatih Sultan Mehmed Han’a karşı bir düzine kadar başarısız suikastta bulunan Venedikliler tarafından satın alınarak, zehirleme hadisesini gerçekleştirdiği şeklindedir.

Venedik, 1456 ile 1479 yılları arasında Fatih Sultan Mehmed’i toplamda 12 kez zehirlemeye çalışmıştır. Bu suikast girişimlerinde adı geçen kişiler arasında Arnavut kökenli berber Paul, Carthusian tarikatına mensup bir keşiş, Trogirli bir denizci, Yahudi kökenli hekim Vlaco, Floransalı Francesco Baroncello, Krakowlu bir Polonyalı ve Katolanya’dan bir maceraperest yer almaktadır. Ancak bu girişimlerin büyük bölümü, uygulamaya geçirilmeden sadece plan düzeyinde kalmıştır.

Tüm bu iddiaların üzerine Acem Hamideddin el-Lari’nin Fatih Sultan Mehmed Han’ın ölümünden dört yıl sonra 1485’te öldüğünde, Edirneliler arasında hekimin Sultan II. Bayezid tarafından zorla verdirilen aşırı dozda afyon yüzünden öldüğü dedikodusu dolaşıyordu.

Fatih Sultan Mehmed Han, 3 Mayıs 1481 Salı günü Gebze yakınlarındaki Hünkârçayırı mevkiinde bulunan ordugahında vefat etmiştir. Fatih Sultan Mehmed Han’ın ölümü 11 gün kadar gizlenerek cesedi ordugahta bekletilmiş, kokmaması ve bozulmaması için yoğun şekilde buğday unu, misk, amber, karanfil, kafur, zift ve koku verici otlar kullanılmıştır.

Bu hususta, Tursun Bey (Tarih-i Ebu’l-Feth); “Mübarek naaş, tabuta konulup, müşkü amberle ve türlü latif kokularla sarılıp yedi gün saklandı.” derken Kemalpaşazade; “Taht mücadelesi yüzünden padişah cesedi günlerce ordu içinde gizlendi.” ifadelerini kullanmıştır.

Belgelerle Unutulan Cenaze: Fatih Sultan Mehmed Han

Osmanlı tarihçilerinden merhum İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın Topkapı Sarayı Arşivlerinde bularak yayınladığı bu belgede; Baltacılar Kethüdası Kasım, Fatih Sultan Mehmed Han’ın oğlu Şehzade II. Bayezid’e yazdığı mektupta şöyle diyordu: ”…Ol halde hünkâr müteveffa oldu (öldü) üzerinde üç gün ve üç gece mum yanmadı. Vardım Kapıcılar Kethüdasına söyledim ol dahi İshak Paşa’ya söyledi. Emir eylediler mum yaktım, rahiyasından (kokusundan) kimse yanına varamadı. Ben fakir usta ile bilece (cesedin) içini ayırtladım…”

Anadolu Beylerbeyi İshak Paşa’nın emri ile üzerinde mum yakılan (odanın aydınlatılması) cesedin tahnit edildiği kabul edilmektedir. (6) İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Baltacılar Kethüdası Kasım’ın Şehzade II. Bayezid’e sunduğu arîzada geçen, “Ben fakîr usta ile bilece (cesedin) içini ayırtladım.” ifadesinden hareketle cesedin iç organlarının çıkarılarak temizlendiği kanaatindedir. (7) Fakat buradaki şahsi kanaatim mektubu kaleme alan Baltacılar Kethüdası Kasım’ın kast ettiği ayırtma işlemini, Fatih Sultan Mehmed Han’ın organlarının çıkarılması değil kaftanının üzerinden çıkarılması, bedeninin temizlenmesi işlemidir. Kaldı ki, organları çıkarılmış olsaydı bir yere organların defni gerekirdi ve o defin yeri de bugün türbe olarak tarihi kayıtlarda bilinirdi. Bu hususta Kanuni Sultan Süleyman’ı örnek gösterebiliriz. Kanuni Sultan Süleyman, Zigetvar kuşatması sırasında hayatını kaybetmiş, organları da bulunduğu yere defnedilmiştir. Bugün Macaristan’ın Zigetvar kentinde Kanuni Sultan Süleyman’ın organlarının bulunduğu bir türbesi bulunmaktadır.

Bunun yanında arîzada geçen, “…Ol halde hünkâr müteveffa oldu (öldü) üzerinde üç gün ve üç gece mum yanmadı.” ifadesinden de Fatih Sultan Mehmed Han’ın naaşının üç gün, üç gece kimsesiz kaldığı, kimsenin cenazeyle ilgilenmediği, bulunduğu odaya kimsenin girmediği kanaati ortaya çıkmaktadır. “…Vardım Kapıcılar Kethüdasına söyledim ol dahi İshak Paşa’ya söyledi.” ifadesinden de bu durumdan rahatsızlık duyan Baltacılar Kethüdası Kasım’ın durumu farklı bir görevdeki meslektaşına ilettiği, onun da durumu Anadolu Beylerbeyi İshak Paşa’ya aktardığı, İshak Paşa’dan gelen emir doğrultusunda cenazenin temizlik ve bakımıyla bizzat Baltacılar Kethüdası Kasım’ın ilgilendiği ortaya çıkmaktadır.

Aynı şekilde “…rahiyasından (kokusundan) kimse yanına varamadı.” ifadesi de Fatih Sultan Mehmed Han’ın cenazesinin ilgisiz kaldığını ve koktuğunu ortaya koymaktadır.

Fatih Sultan Mehmed Han’ın naaşı 10 Mayıs 1481 tarihinde gizlice İstanbul’a taşındı. Cenazenin İstanbul’a varışı büyük bir hüzünle karşılandı. Ayasofya’da veya camilerde değil, bizzat kendi yaptırdığı Fatih Camii’nin avlusuna defnedilmek üzere hazırlıklar yapıldı. Kabrinin içine Kur’an-ı Kerim, kılıcı ve takkesinin konulduğu rivayet edilir. Mezar taşında “el-Gazi” (gazilerden) unvanı yazılmıştır.

Fatih Sultan Mehmed Han’ın Ölümüyle Başlayan Taht Kavgaları

Fatih Sultan Mehmed Han’ın ölümüyle birlikte Osmanlı tahtı için büyük bir mücadele başlamıştır. Cem Sultan ile II. Bayezid arasında yaşanan bu çekişme, yalnızca iki kardeşin mücadelesi değil, aynı zamanda devletin geleceğine dair farklı ideolojik yaklaşımların çatışması olarak yorumlanmaktadır. (8) Fatih Sultan Mehmed Han’ın ölümünün bu kadar zaman saklanmasındaki nedenlerden bir tanesi de budur. Hatta öyle ki bazı kaynaklarda cesedin şiştiği, akıntılar yaptığı için ipek kaftanın cesede yapıştığı iddia edilir. Fatih Sultan Mehmed Han’ın vefatı sırasında üzerinde bulunan kaftanı bugün Topkapı Sarayı’nda sergilenmektedir.

Fatih Sultan Mehmed Han, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) müjdesine mazhar olmuş, Osmanlı topraklarını 2,5 kat büyütmüş, Konstantiniyye’yi fethetmiş, Karadeniz’i Türk gölüne çevirmişti. Fakat onun ülkesine yaptığı bunca hizmete karşılık taht kavgasına girişenler sebebiyle 49 yaşında iken hayattan koparılmış ve cesedi bir haftayı aşkın süre ortada kalmıştır.


KAYNAKÇA

  1. İnalcık, Halil. Fatih Devri Üzerine Tetkikler ve Vesikalar, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1996.
  2. Babinger, Franz. Mehmed the Conqueror and His Time, Princeton University Press, 1978.
  3. Uzunçarşılı, İ.H. Osmanlı Tarihi, Cilt II, TTK Yay., 1988.
  4. Peirce, Leslie. The Imperial Harem: Women and Sovereignty in the Ottoman Empire, Oxford University Press, 1993.
  5. Topkapı Sarayı Arşivi, E.N. 735/21’nden naklen İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Fatih Sultan Mehmed’in Ölümü”, Belleten, c. XXXIV, Sayı: 134, Ankara 1970, s. 233.
  6. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi II, TTK, Ankara 2006, s. 144.
  7. Uzunçarşılı, “Fatih Sultan Mehmed’in …”,s. 232-234.
  8. Ortaylı, İlber. Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek, Timaş Yayınları, 2011.
  9. Fodor, Pál. “The Death of Sultan Mehmed the Conqueror”, Acta Orientalia Academiae Scientiarum Hungaricae, 1982.
  10. Setton, Kenneth M. The Papacy and the Levant (1204–1571), Volume II, American Philosophical Society, 1978.