28 Şubat 1997, Türkiye’nin yakın tarihinde yalnızca bir hükümete karşı gerçekleştirilen bir müdahale değil, aynı zamanda toplumsal ve siyasal yapıyı derinden etkileyen bir dönüm noktasıdır. Bu süreç, halkın iradesine ve değerlerine yönelik sistematik bir saldırı olarak hafızalarda yer etmiş, “postmodern darbe” olarak adlandırılmıştır. “Bin yıl sürecek” denilen bu müdahale, yalnızca siyasi bir darbe değil, aynı zamanda toplumsal yaşam alanlarının daraltılması, dindar kesimlerin kriminalize edilmesi ve temel hakların askıya alınması anlamına gelmiştir.
28 Şubat süreci, özellikle dindar kesimlere yönelik baskılarla hatırlanır. Başörtülü kadınların eğitim ve çalışma haklarından mahrum bırakılması, “ikna odaları” gibi uygulamalarla bireylerin inanç özgürlüğüne müdahale edilmesi, bu dönemin en belirgin insan hakları ihlallerindendir. Medya, yargı ve ordu iş birliğiyle oluşturulan vesayet düzeni, halkın iradesini hiçe sayarak kendi ideolojik hedeflerini dayatmaya çalışmıştır. Bu süreçte, “topyekûn savaş” ve “irtica tehdidi” gibi söylemlerle toplumun geniş kesimleri hedef alınmış, dindar bireyler ve gruplar sistematik bir şekilde dışlanmıştır.
FETÖ’nün Yükselişi ve 28 Şubat’ın Rolü
28 Şubat süreci, yalnızca dindar kesimlere yönelik baskılarla sınırlı kalmamış, aynı zamanda FETÖ’nün güçlenmesine de zemin hazırlamıştır. Bu dönemde, FETÖ, “devletin dindarlara zulmettiği” söylemini kullanarak toplumsal destek kazanmış ve örgütlenme alanını genişletmiştir. Dikkat çekici bir şekilde, Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarıyla binlerce dindar subay ordudan ihraç edilirken, FETÖ mensuplarının bu süreçten etkilenmemesi, örgütün o dönemde nasıl korunduğunu açıkça göstermektedir. Bu durum, FETÖ’nün devletin kritik kademelerine sızmasını kolaylaştırmış ve 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimine kadar uzanan sürecin temelini oluşturmuştur.
Vesayetçi Yapılar ve Demokratikleşme Mücadelesi
28 Şubat, yalnızca askeri bir müdahale değil, aynı zamanda vesayetçi yapıların halkın iradesine ipotek koyma girişimiydi. Medya, yargı ve ordu üçgeninde şekillenen bu vesayet düzeni, halkın değerlerine meydan okumuş, ancak milletin direnişi ve demokratikleşme mücadelesi sayesinde başarısızlığa uğramıştır. 2002 yılından itibaren Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde yürütülen reformlar, vesayetçi yapıların büyük ölçüde tasfiye edilmesini sağlamış ve Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde önemli bir dönüm noktası olmuştur.
Toplumsal ve Siyasal Etkiler
28 Şubat’ın toplumsal ve siyasal etkileri uzun vadede derin izler bırakmıştır. Bu süreç, toplumsal kutuplaşmayı artırmış, demokratik değerlerin zedelenmesine yol açmış ve Türkiye’nin siyasal hayatında kalıcı değişimlere neden olmuştur. Ancak millet, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminde olduğu gibi, iradesine sahip çıkarak vesayetçi yapılara karşı direniş göstermeyi başarmıştır. Bugün, 28 Şubat’ın karanlık günlerinin bir daha yaşanmaması adına, demokratik siyasal rekabetin güçlendirilmesi ve şeffaflıktan yoksun örgütlenmelerin devlete sızmasının engellenmesi büyük önem taşımaktadır.
28 Şubat, halkın iradesine ve değerlerine yapılan bir darbe olarak tarihe geçmiştir. Ancak bu millet, vesayet, darbe ve işgal girişimlerini tarihe gömmeyi başarmış ve iradesini ilelebet payidar kılacağını göstermiştir. Bu karanlık dönemin bir daha yaşanmaması için toplumsal hafızayı diri tutmak, demokratik değerleri korumak ve vesayetçi yapılara karşı mücadeleyi sürdürmek, Türkiye’nin geleceği için hayati bir öneme sahiptir.